Asrımızın tarihçileri arasında, Elbistan kelimesi (ismi) için çeşitli yorumlar yapılmış, kelimenin nereden veya neden kaynaklanmış olabileceği hakkında bilgi veya belge belgeler aranmış ama bulunamamıştır. Bundan dolayı tarihçiler kelimenin ekini, kökünü anlamlandırmaya çalışarak, tahminden öte geçmeyecek bazı fikirlerini öne sürmüşlerdir.
Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Elbistan kelimesine ille bir anlam bulma pahasına, ünlü tarihçilerimizden bazıları; kelimesinin "Türkçe" olduğunu iddia edip teoriler üreterek, bazıları da yine kelime Türkçe imiş gibi düşünüp bu sefer Elbistan'ı (el+bistan veya alp+sitan şeklinde) ikiye bölerek anlam kazandırma gayretleri kadar da hataya düşmüşlerdir.
Faydalanılan kaynakların birçoğu ya birbirinden etkilenerek dönemlerinde geçerli olan ifadeyi kullanmışlar veya Elbistan'ın o zamanki isminin üzerinde durmak isteyenler, kısıtlı imkânlarla görüp okuduğu veya duyduğu rivayetleri açıklamaya çalışmışlardır. Günümüzde ise gerek kaynaklara ulaşma kolaylığı, gerek tarihin derinliklerinde kalan sırların her gün daha çok ve gelişerek çözülmesi; nice bilinmeyenleri açıklamada, şöyle zannedilen şeylerin böyle olduğunu kanıtlamada inanılmaz imkânlar sağlamaktadır. Bu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor.
Bilinen ve yazılı kaynaklarda rastlanan en eski ve temel adı ABLASTA'dır.
İsmin tahlilinden önce, Elbistan'ın bundan binlerce yıl önce, eski Karaelbistan kasabasının tam olduğu yerde, Ceyhan nehrinin iki yakasına (daha çok batı yakasına) kurulduğunu; halen orada höyüğünün bulunduğunu; yaklaşık bin yıl kadar önce şehrin bugünkü yerine taşındığını hatırlatmakta yarar var.
Luvi dili, binlerce yıl önce buralarda da şehirler kurarak yaşayan "Hititlerin kullandığı dillerden biridir. Luvicede (-ASTA) kelimesi "akan, akar, akıntılı" anlamına gelmektedir(3)". Baştaki (AB) kelimesi de yine yakın çevrede yaşayan yerli halklardan olan Arapların dilinde "su" demektir
İşte bu şehre ABLASTA'ya, Ceyhan ve Söğütlü gibi ovanın önemli iki akarsuyunun arasında ve birleştiği yerde oluşuna uygun olarak, "Su memleketi" veya "Suyu bol memleket" belki de "Su beldesi, su şehri…" anlamında bir isim vermek için; "su" demek olan "AB" ile "akar, akanı olan, akıntılı" demek olan "ASTA" kelimelerini yan yana getirilip arasına da dillerinin grameri gereği (L) kaynaştırma harfi de girdirilip "AB+L+ ASTA" (ABLASTA) kelimesi türetilmiş olmalı…
Bu gerçeğin ABLASTA isminin, Elbistan'da, bırakın Elbistan'ı tüm Anadolu"da Türklerin hiç olmadığı yani bu topraklarda Türkçenin hiç konuşulmadığı bir dönemde oluştuğunu ve o zamanlar başladığını hatırlatalım…
Sonra Elbistan'ın Türklerin eline geçtiği Selçuklular döneminde kelimedeki değişim devam etti. Dulkadiroğulları döneminde bile kullanılan isimler arasında farklılıklar vardı… Ama o zamanlar, en çok Türkler arasında ABLİSTAN adı yer etmeye başlamıştı. Mesela; Dulkadir beyi, Alaüddevle Bey'in, hâkim olduğu topraklardaki, özellikle başkent Elbistan ve bir ara sekiz yıl kadar başkent olan Maraş'taki camiler ve sair eserler için kurduğu vakıf ve yazdırdığı vakıfnamelerde -yukarda bahsettiğimiz gibi- şehrin adı ELBİSTAN değil, E B L İ S T A N (ABLİSTAN) olarak yazılmıştır. Menteşe Beyliği'nin kurucusu Menteşe Bey'in babası ve aynı zamanda Kuru Bey'in oğlu olan zatın adı da Elbistan değil Elbistan Bey'dir.
Son dört beş asırda, Türklerin yoğun kullanımı ile kelime ELBİSTAN şekline dönüşmüş bir başka deyişle, bu şekliyle Türkçeleşmiştir.